"Çabaladıkça ve arzuladıkça sanki yüreğini ele geçirdiğini bilir bir sevgili gibi, senden kaçar "Gerçek" ama tamamen vazgeçersen de umursamayabilir seni. Şimdi sadece gerçeği egosallaştırmadan istemek düşüyor sana."

Abdullah Mustafa Aydoğdu

8 Aralık 2010 Çarşamba

Endüstri Çağından, Bilgi Çağına Geçiş


Endüstri sistemi, iş gücü kontrolü üzerine kuruludur. Çalışanlarının beden güçlerinden en iyi verimi almayı amaçlar.Bu kontrolcü anlayış siyasetten, aile yapımıza kadar neredeyse herşeyde hakimdi. Endüstri çağını geride bırakmakta olduğumuz şu günlerde, insanların üretim güçlerinden daha kolay üretilen birşeyle karşı karşıyayız. Tüm siyasi sistemleri ve ekonomik sistemleri derinden sarsan, aile ve ilişki modellerini geri dönülmez bir biçimde değiştiren süreci iyi anlamak zorundayız. Kimileri için zor kimileri için eğlenceli " Bilgi Çağına" hoş geldiniz.
Sınırsız bir enformasyon gücü birazcık isteyen ve çabalayan herkesin elindeyse eğer bu verimliliği arttırdığı gibi bir iş yerinin ve ya bir çalışanın konumun yükselmesine ve ya aniden kaybolmasına neden olabilecek bir güç demektir.
Peki hem işyerini ve işverimliliğini geliştirecek, hemde yok edebilecek, internet sayesinde doruğa ulaşmış bir gücü nasıl denetleyebiliriz. Her an birisi çıkıp sizin ve ya ürünüzün bir hatasını sizden önce farkedebilir ve bunu ister medya, ister internet yoluyla herkesle "paylaşabilir". Ne kadar korkutucu değil mi? Ya da belkide iş kalitemizi ve verimliliğimizi arttırmak ve yeni çağa uyum sağlamak için bir fırsattır.

Reklamdan, pazarlamaya, özel hayattan, siyasete herkes internetteki yerini almaya devam ederken kaçırmamamız gereken önemli bir nokta var. Çalışanlar arasındaki iletişimi, anlayışı, şeffaflığı ifade gücünü ve sevgiyi arttırmak ve hem çalışanlar hem de yöneticilerin kendilerini ifade etmek ve iş kazancından etkili bir pay almasını sağlayarak iş yerini verimlilik ve adanma için uygun bir alana çevirerek her çalışanın hem kendisi hem de sistemi denetleyen düzelten ve koruyan bir konuma getirmek zorundayız.

Her işin temelinde "İnsan" vardır. Bilgi İnsanların insanlıklarını arttırıken arayışlarını derinleştiriyor ve sorgulama gücünüde. Farkettiklerini ifade ettiğinde "herşeyi" etkileme gücü gitgide yükseliyor hem olumlu yönde hem de olumsuz yönde. Öyleyse bizler de bu yeni gücün bize getirdikleri iyice anlamak ve iş yaşantımızı sürdürmek için bu güçten bilgece yararlanmak zorundayız.


1-Enformasyon süreçlerini ve yönelişlerini anlayarak gitmemiz gereken yolu bulabilir ve insanların neler taleb ettiğini neleri denetlemeye meyilli olduklarını, en çok nelerden rahatsız olduklarını ve nelerden etkilendiklerini öğrenir ve kazanç için denetleriz.
2-Beraber çalıştığımız insanlarında birer bilgi ağı olduğunu sürekli hatrımızda tutar hem onların bilgilerinden istifade eder hem de onların üzerindeki olumlu intibamızı arttırarak iş verimliliğimizi artırırız. Bir işyeri için herşeyin merkezinin insan olduğu bir çağda en iyi reklam mutlu ve adanmış çalışanlardır.
3-Sadece bilgi yetmez. Çünkü bilgiler değişir ama bilgiyi de denetleyen bilgeliği iyice anlar ve iş hayatımızda sistemlerimizi buna göre kurarsak başarı kaçılmaz olur.
4- İnsanların ifadelerine izin vermek özlük sınırlarımıza ve yönetim alanımımıza müdahale ettirmek anlamına gelmez sadece dışarıdan nasıl göründüğümüzü ve hangi yönde değişmemiz gerektiğini bize öğretir.

Bilginin başlangıç noktası insandır. Hizmet ettiği alanda insandır. Bilgiyi ve gücünü anlamak insanı ve potansiyellerini anlamaktır. Bilginin ve teknolojinin endüstiri sektöründeki işci ve yönetici kadrolardaki çalışan sayısını azaltacağı bunun yerine yaratıcı fikirlerin, teknolojik dehaların ve bunlar arasındaki irtibatı ve iletişimi sağlayacakların oluşturduğu farklı bir iş anlayışı çağının eşiğindeyiz. Uyum sağlamak bizim elimizde.

Abdullah Mustafa Aydoğdu

3 Aralık 2010 Cuma

Anlayış


Lütfen yazılanları baştan sona dikkatle okuyun. Başlangıçları ruhani bilmeceler olsa da sonlarına doğru çözüm yollarını da örneklemektedir."Kaizen ise zaten sorunlara ruhani bilmeceler olarak bakmanın, iyileşerek gelişmenin ve iş hayatını aydınlanmaya çevirmenin yoludur."


Anlayış


Anladığımızda keder ölür. Kederin yerini, anlayamayanların kederine duyulan bir merhamet ve eylem güdüsü alır.Kişilerin ve toplumların hatalarını Tanrı'ya vermeyi kestiğimizde ve sorumlulukları konusunda insanları bilinçlendirip, varlıklarının en derin potansiyellerini hissetmelerini sağladığımızda ise "Tek" bize halk ile ilişkisini ifşa etmeye başlar.
Halkın doğal birliğini, tabiatla ve ruhani fıtratlarıyla bütün oluşlarının gizemlerini ve yaşanabilirliğini sağladıkca huzur bulabiliriz. Başkalarının ( zihinsel bir varsayım olan yanıyla) çatışmalarının, bütün için sakladığı bilgeliği anladıkca ; sorun ve tıkanıklık olan şeylerin aslında herkes için doygun bir potansiyel olduğunu anlarız.
Aydınlanmanın sırrı çatışmada ve uyumsuzlukda gizlidir. Uyumu kabul etmenin herkesce kolay olduğu aşikardır. Fakat sorunları kabul etmek fikri bile egoda bir stres ve öfke haliyle beraber gelir. Öfke ve stres olarak tanımladığımız duygular bir olay karşısında harekete geçmemizi sağlayan temel güdülerdir sadece. Kendilerine karşı en derin nefreti duyduğumuz insanlar, mutlu olabilmemiz ve dünyayı huzurlu kılabilmemiz için gerekli olan değişikliklerin mesajlarını ve ya bizim kendimizi geliştirmemiz için gerekli olan yolları yansıttıkları için bizde bu denli derin bir tepkime oluşturuyor olabilirler mi?
Burada durup, konuyu biraz örneklendirerek açalım. Bir iş yeri yöneticisi olduğunu varsayalım mesela. Alt kadronuzda yönetmekle sorumlu olduğunuz ve kazançlarınızın endeksli olduğu bir grup insan olsun. Bu çalışanlardan birinin iş verimliliği sizi tatmin etmiyor olsun. Tamda bu yüzden o çalışana sinirlenmektesinizdir ve sizi zarara uğratmakta olduğunu düşündüğünüz için ona öfke duyarsınız. Ego küçük bir çocuk gibi mıcıkcı olduğundan ilk ve denetimsiz bütün tepkileri, verimsiz oyun arkadaşını cezalandırmak ve ya onu oyun dışına itmek olacaktır. Bu "kötü çocuğu" oyun dışına ittiğiniz an diğer tüm çocuk egolarda(çalışanlarda) size karşı gizli öfke ve işyerinde bulunmaktan dolayı bir güvensizlik ortaya çıkacaktır. Hiç kimse öfke duyduğu biriyle ve güvenmediği bir ortamda yeterli verimlilik ortaya koyamaz. Bir şeyler yapsa bile hep hançeri diğer elinde yara alır almaz intikam almak için bekleyecektir.
Peki ne yapacağız bu çocuğun beceriksizliğini ve oyuna verdiği zararı yok mu sayacağız?Elbette hayır . Soruna bakış açımızı değiştirip bu sorunlu kişinin bize ders vermesine ve gelişmemize yardımcı olmasına izin vereceğiz." Peki ama nasıl Mister Pollyanna!" dediğinizi duyar gibiyim.
Şöyle sayın Şövalyeler.
Madde 1 -Savaş ve rekabetin içte değil dışarıya doğru olduğundan emin olun. Gruplar ve kişiler arası rekabet varsa yanlış bir ödüllendirme sisteminiz vardır ve hiçkimse düşmanın kim olduğundan emin değildir.
Madde 2- Silah arkadaşınızın, silahlarının kalitesinden emin olun. Silahlarının kalitesini artırmak için verdikleri fikirleri küçümsemeyin ve yapabileceğiniz küçük adımlarla başlayarak silahların geliştirilmesine odaklanın.
Madde 3- Silahşörlerin silah kullanma yeteneklerini arttırmak için yeterince çabaladığınızdan emin olun.
Madde 4- Asla yeterince çabalamayamamış olduğunuzu unutmayın. Çünkü her çözüm başka bir sorun doğuracaktır.
Madde 5-Sorun yoksa savaşta bitmiştir ganimette.
Madde 6- Savaş yoktur, düşman yoktur, ganimet ise huzurdur. Savaş sadece motive olmak ve barışa ulaşmak için izlenen yolun adıdır.

Abdullah Mustafa Aydoğdu.

26 Kasım 2010 Cuma

Süreçlere Direnç Göstermek


Evrene yeni bir boyut katarken, ya da yeni birşey oluştururken, varolan düzen kendini hemen koyvermez. Değişim, oluşturmak istediğimiz şeyin çağa ya da düzene uyumuna göre bir dirençle karşılaşır. Bu oluşturmaya çalıştığımız şeyin karşılaşacağı zorlukları göze almadıkca hedefimize ulaşamayız.
En büyük zorluklardan biri de kişinin ezberleridir. Çevrenin öğretileri ya da atalarımızın yaşadığı başarısızlıkların dnalarımızdaki kalıntıları bizi son derece kısıtlar.Bu ezberler kendini çoğunlukla bedende gerginlik ya da yılgınlık aşırı bir enerji ve yükü duygularımızdaysa kızgınlık, küskünlük, alınganlık, aşırı çoşku, kendine aşırı güven ya da güvensizlik olarak gösterir.Zihnindeyse eğer bir kaç örnek verirsek şu tür düşünceler dolaşır
-" Bunu kesinlikle hakediyorum."
-" Çok istersem olur. Kesinlikle çekim yasasına inanıyorum" (çağın en korkunç yalanlarından biridir)
-"Bunu başarmam için artık çok geç"
-"Eğer şunlar (Tanrı yardımı, aile desteği, patron onayı, para, şans, huzur, güç vs.) olsaydı kesinlikle yapardım."
-"Eğer şunlar olmasaydı(yukardaki saydıklarımın tersleri ) kesinlikle yapardım."
-"Şimdi değil yarın başlarım daha önemli şeyler var."
-"Hayatımda ki en önemli şey bu kesinlikle başarmalıyım."


En nihayetindeki kişi kendi düşünce ve duygu süreçlerinin iyi ve kaliteli bir gözlemcisi olursa eğer eyleme geçmesini engelleyen ve baskılayan süreçleri ortadan kaldırabilir. Bunun yoluysa iyi bir içsel ve dışsal gözlem eğitiminden geçmektir. Biz hangi düşünce kalıplarının ve duyguların insanlar üzerinde nasıl etkiler yarattığını öğrendikce kavrama kapasitemize göre ihtiyaçlarımıza ulaşmayı ve bunun için maddi ve manevi ve insani süreçleri yönetmeyi yönlendirmeyi ve ya onlarların ihtiyaçlarına ulaşmasını sağlarken hedeflerimizin oluşmasına yardımcı olmayı öğreniriz.
Toplumun ve insanların engellemesi onlara zarar vereceğimizi düşünmeleridir. Tanrı'nın ve doğanın engellemeleri ise yeterince bilgeleşmediğimizin işaretidir.
Yaptığımız işin hedeflerini kamusallaştırdıkca yani insana mal ettikce ve bunu iyi anlattığımız oranda destek görürüz ve hedefe ulaşmadaki insan engelini yumuşatırız. Böylece kişiler inançları ölçüsünde bizim eylemimize kendilerini adarlar. Fakat Tanrı'nın ve doğanın desteğini alabilmek için gerçekten doğru bir hedef ortaya koymalıyız ki bizi desteklesinler.